Sayfalar

Cuma, Mayıs 11, 2007

Hayat, vizörün arkasından daha bir farklı

Bilirsiniz, oldukça takıntılı bir insanımdır. Bir şeyi yaparsam, tam olarak yapmak istediğimden dolayı; o konuyu didik didik etmeden duramam, bıkınca da hemen vazgeçerim. Fotoğraf mevzuatı da böyle mi oldu diye bir çok kez düşündüm. Ama kesinlikle değil. Peki nedir durumlar?

Unutulmaz lise yıllarımızın hatırlarında Erman'ın ve çeşitli fotoğraf makinelerinin yeri kesinlikle tartışılmaz. O zamanlar fotoğraf benim için hiçbir şeydi, ya da en azından öylesine bir şeydi: fotoğraf çekmek, albüme koymaktı. Sevgili dostumun güzel fotoğrafları, dijitalin rahatlığı ve ihtiyaçlar doğrultusunda, üniversiteye başladığım zamanlarda oldukça indirimli bir ürün olan tam otomatik bir Kodak ile kamerayı ciddi anlamda elime almış oldum. Hala fotoğraf çekmek için benim için fotoğraf çekmekti, anıları saklamaktı. Uzunca bir süre elimde sürekli olarak bu makineyle dolaştım, otu boku çektim, insanları çektim, paparazilik yaptım. Bu süreçte yine ihtiyaçlar doğrultusunda fotoğraf makinemin sınırlarını öğrenmeye, mecburiyetten dolayı eksikliklerini görmeye başladım. Aynı bu bilinçlenme süresince deviantArt gibi bir site ile de tanışma imkanım oldu. Baktım insanlar çekip, manipüle edip yolluyorlar; cici cici yorumlar alıyorlar, "Nedir ki yani? Ben de çekerim böyle" dedim ve az da olsa konsept farklılığından fotoğraflar çekmeye başladım. Çektim, çektikçe kestim/biçtim, renkleriyle oynadım yükledim; yorumları okudum. Güzeldi, az da olsa takip edenler, arkadaş ortamı falan oluşmuştu.

Sonra, deviantArt'ta da düzgünce gezdikçe, benim çekemeyeceğim fotoğraflar görmeye başladım. Bunlar kesinlikle farklı şeylerdi ve benim yaptığımla uzaktan yakından alakası yoktu. Açıkçası çok utandım. Galerimi açıp bir daha baktım ve aslında bir hiçten başka bir şey olmadığını gördüm. Yorumların hepsini tekrar okudum ve çoğunun boş şeyler olduğunu fark ettim. Titreyip kendime geldiğim zaman o zamandır. Birazcık araştırmayla, bu konuda biraz daha ciddi düşünmem gerekiyorsa, daha iyi bir makine edinmem gerektiğini fark ettim ve babamın yardımıyla bu amaç doğrultusunda bir tane edindim. deviantArt'a veda ettim, sadece izlemeye başladım. İzledikçe öğrendim, bu konuda okudum, inceledim; deneme/yanılmalar yaptım, kendimi test ettim, bir şeyler ortaya çıkardım, taklit ettim ...

Şunu anladım fotoğraf çekmek aslında oldukça zor bir iş. Bir süredir, fotoğraf çekiyorum ve bunun öncesinden farkı, fotoğraflarımda artık bir düşünce aktarmaya çalışmam. "Aa, desen ne kadar süper, dur şuna bir makro çekeyim" benim için bir fotoğraf çekme biçimi değil artık. Yazı yazarken nasıl düşüncelerimi toplarlamaya, onları kelimelere dökmeye çalışıyorsa bir insan, ben bunu bir kareye ışıkla çizmeye çalışıyorum. Bunun için çoğunlukla yalnızlık gerekiyor ki düşüncelere dalabileyim. Eğer bir sahneyi 15 defa çekiyorsam, ben o anı 15 defa düşünüyorum demektir. Her seferinde farklı düşünüyorumdur, doğruyu bulmaya çalışıyorumdur. Hiçbir zaman düşüncelerimden kaçmam, fotoğraf silmem. Ama düşüncelerimi beğenmeyebilirim, bu bir iç sorgulamada insanın en doğal hakkıdır, belki utanırım, belki "afferim bana" derim, belki "yanlış" derim. Dediğim gibi, yeni makinemden çektiğim neredeyse her fotoğraf benim için bir doğruluk testidir, estetik arayışıdır ve değerlendirmedir. Ne zaman o fotoğrafları bilgisayarıma aktarıp, tek tek nasıl olmuş diye bakarım; o zaman maziye dönüyorum demektir. Şu bir gerçek ki, neredeyse hiç bir fotoğrafımı beğenmiyorum, hatta iğrenç buluyorum. Bu yüzden fotoğraflarımı insanlarla paylaşmıyorum, kendi kendime saklıyorum.

Paylaşmak.... Tabii ki fotoğraflarımı gösterdiğim insan(lar) var, olacak. Tek istediğim, "Hmm, güzel olmuş", "Vayy süper çekmişsin" demeleri değil. O fotoğrafta gerçekten ne bulduklarını bana içtenlikle aktarmaları. Nasıl ki her düşüncem, her insan için doğru değilse, tabii ki de benim seçtiğim bir fotoğrafı karşımdaki beğenmeyebilir. Neden beğenmediğini öğrenmek ise benim için bir zevktir, mutluluktur. Eğer ben bir fotoğrafımı paylaşıyorsam, bu konuda ciddi bir eleştri bekliyorumdur. Ben bir fotoğraf gösteriyorsam, sizinle mahremiyetimi paylaşıyorum demektir, saygı bekliyorum demektir. Ve genelde insanların bunu beceremediğini, onları böyle bir yükün altına sokmak istemediğimi ve beni anlayamadıklarını bildiğim için fotoğraflarımı yayınlamaktan çekiniyorum. Fotoğraf paylaşım sitelerine fotoğraf göndermeyişimin sebeplerinden biri budur.

Bir diğer neden ise, kesinlikle özgürlükle ilgili. Eğer ben bir fotoğrafımı yayınlıyorsam, yayınladığım site benim düşüncelerimle paralel olmalıdır. Bir site, gönderdiğim fotoğrafımın lisansının seçimini bana bırakmıyorsa, özgürlüğüm kısıtlanıyordur. Yarışmalar haricinde, bu tür dayatmalara kesinlikle karşıyım. Ben bir fotoğrafımın otomatik olarak "copyright"lanmasını istemiyorum. Lisanssız yayınladığım (e-posta grubunda paylastığım) fotoğraflar da zaten umrumda olmayanlar. Onlara ne olursa olsun, canları cehenneme. Ama benim düşüncem olan bir fotoğraf, üzerinde uğraştığım, bir ağaç dalını kadraja almamak için binbir maymunluk yaptığım bir fotoğrafımı "Upload" tuşuna basarak feda edemem, etmem, edilmesini istemem.

Fotoğraf benim için başından sonuna çok değişti. Arayışlarımda bana ortak oldu. Birçok kez bu yazıyı yazmak istedim ama hep vazgeçmiştim. Bu sefer üşenmedim yazdım, içimi döktüm. Oh be!